adressarrow-left Kopiearrow-leftarrow-rightcrossdatedown-arrow-bigfacebook_daumenfacebookgallery-arrow-bigheader-logo-whitehome-buttoninfoinstagramlinkedinlocationlupemailmenuoverviewpfeilpinnwand-buttonpricesine-wavetimetwitterurluser-darwinyoutube
Müzİk & Dans

El Âlem Ne Derse Desin, O Bildiği Gibi: Karsu

Karsu ile Söyleşi

“Karsu’yu gözlerinizi kapatıp dinlerseniz New Orleans’ta dev bir caz müzisyenini dinlediğinizi zannediyorsunuz.”

Karsu’nun dinleyicileri, müziği ve sesini bu şekilde yorumluyor. Hiç de haksız sayılmazlar.

Daha küçük yaşta piyano ile tanışan Karsu, Amsterdam’da ailesinin restoranında küçük konserler vermeye başlar. On yedi yaşındayken, belgeselci Mercedes Stalenhoef’un ilgisini çeker ve hayatı belgesele konu olur. Sonraki zamanlarda New York’ta Carnegie Hall konser salonuna bir konser için davet edilmesi, Hollanda medyasında çok konuşulur.

Müziğinde caz, blues, funk ve etnik ritimlere yer veren Karsu, artık dünyanın dört bir tarafında adından bahsedilen çok yetenekli bir şarkıcı, piyanist, besteci, aranjör ve söz yazarı. Çok yoğun bir tempoda çalışmasına rağmen, renk. ekibine zaman ayırıp, sorularımızı cevaplamasıyla bizleri çok mutlu etti.

Piyano çalmaya ailenin Amsterdam’daki restoranında başladın. Bu süreci biraz anlatır mısın?

Babamın restoranında garsonluk yapıyordum aslında. Bir piyanomuz vardı restoranda. Gelen bazı müşteriler benim piyano çaldığımı biliyor ve çalmamı rica ediyorlardı. Şık bir restoranda bir kızın piyano çaldığı haberi ağızdan ağıza dolaşmaya başladıktan sonra, işler biraz büyümeye başladı. Mikrofon ve daha iyi bir piyano aldık ve her hafta sonu sahne almaya başladım. İnsanlar artık babamın Yoğurtlu Adana Kebap’ı için değil, benim için geliyorlardı (gülüyor). O altı senelik dönem bana çok tecrübe kattı ve benim daha öz güvenli biri olmamı sağladı.

TEDxİstanbul’da yaptığın konuşmada; Hollanda’da bir Türkiyeli olarak etniğe dayalı, bundan yaklaşık on sene önce garsonluk yaptığın için sosyal statüye dayalı veya bir kadın olduğun için cinsiyete dayalı ayrımcılığa uğradığından bahsetmiştin. Bunlarla baş etmek kolay değil. Sen bunlarla nasıl baş ettin/ediyorsun?

Hayattaki bazı şeyleri değiştiremiyorum. Ben bir kadınım, Türkiyeliyim, Hollanda’da doğdum, manken vücut ölçülerine sahip değilim. Ama bunlar beni ben yapan özellikler ve bu özelliklerle gurur duyuyorum. Sanırım hayattaki en önemli şey, kendinle barışık olabilmek. Kendinle barışık ve kendinden emin olduğunda, tüm zorluklarla baş edebiliyorsun.

Amsterdam’da doğdun, orada yaşıyorsun. Amsterdam senin için ne ifade ediyor?

Özgürlük! Amsterdam’da istediğin zaman istediğin şekilde gezersin. Saçını pembeye mi boyattın? Kimsenin umurunda olmaz! Bizim köyde olsa “abooov” deyip arkandan bakarlar. Buranın doğasına olduğu gibi, etrafta insandan çok bisikletlerin olmasına da hayranım. Amsterdam özellikle yazın inanılmaz güzel oluyor çünkü tamamıyla bir festival şehrine dönüşüyor.

Underrated müzisyen/grup tavsiye edebilir misin?

Grammy Ödülleri‘nde En İyi Dünya Müziği Albümü dalında aday gösterilen Altın Gün! Geçen sene konserlerine bilet almıştım ama konser Corona nedeniyle iptal edilmişti. Müziklerini inanılmaz çok seviyorum.

Pandemi nedeniyle suya düşen projelerin oldu mu?

2020’de dünya turuna çıkacaktım ama pandemi nedeniyle iptal etmek zorunda kaldık. Hatta dokuz kişilik ekibimle New York, Toronto, Washington vs. için biletlerimizi dahi almıştık. Yazın da Rusya, Uzak Doğu vs. vardı programımızda. Hepsi suya düştü. En son Almanya’da konser verebildik, sonrasında ise lockdown dönemi başladı.

Nasıl geçiriyorsun bu dönemi?

Müzik yaparak geçiriyorum. Evimde bulunan eşyalarla müzik yaptım mesela,

Sezen Aksu‘nun Gülümse adlı şarkısını coverladım

veya Amsterdam’ın normalde tıklım tıklım olan caddelerinde in cin top oynuyorken video çekebildim.

Şu an yeni şarkılar yazıyorum ve üzerinde çalışıyorum. Muhtemelen sonbaharda hazır olurlar ve dinleyicilerimle paylaşabilirim.

Mültecilerle ilgili çalışmaların oldu. Bu dönemden bahseder misin?

Uzun zamandan beri bu çalışmalarıma devam edemiyorum ama benim için çok özel ve yoğun geçen bir dönemdi. Akşamları konser verdikten sonra, mültecileri karşılamak için gara gidiyordum. Birbirinin tamamen zıttı olan bir dünyadan ötekine geçiş yapıyordum. Bir yandan lüks ve şık lokaller, süslenmiş püslenmiş insanlar, bir yandan acı gerçekler. Hayatın ne kadar acımasız olduğunu görüyorsun. Her ne kadar tüm dünyayı kurtaramazsan da, zamanının sadece ufacık bir parçasından vererek, onca insanın yüzünde bir tebessüm oluşturabiliyorsun.

Sana Ne” adlı şarkında “Şu el âlem mel âlem ne derse desin dinlemem, el âlem mel âlem ne derse desin değişmem diye sözler geçiyor. Türkiye kültüründe çok karşımıza çıkıyor şu el âlem. Sence neden bu kadar önemseniyor elâlem?

Kız, ne bileyim ya! Boşu boşuna ne takıyorlar (gülüyor)?! Benim ailem özgür düşünceye ve koşulsuz sevgiye önem veren insanlar. Yaptığım her işimde ve verdiğim her kararımda beni desteklediler, hiçbir zaman baskı uygulamadılar. Bugün vardığım yere onların sayesinde vardım. Öyle bir ailede yetiştiğim için, el âlem ile hiç işim olmadı. Ama bence herkesin işine burnunu sokanların pek işi gücü ve ilginç bir hayatları yok. Onların sözlerini önemsemeye gerek duymuyorum, çünkü kendi düşüncelerim daha önemli benim için.

Friet/Patat mı Döner mi?

Döner sevmiyorum ben ya! Fıstık ezmesi soslu, mayonezli ve taze soğanlı Patat, mmmhh!

Ünlü değilken sana kötü davranan, gıcıklık yapan, senin motivasyonunu kıran birisi şu an seni dinliyor. Ona ne söylerdin?

HACI, N’ABER? 😉

Röportaj: Berivan Kaya
Lektörlük: Jeyan İdil Aslan
Fotoğraf: Selçuk Danyıldız, Eric van Nieuwland, Karsu Dönmez

Sonrakİ yazı

Müzİk & Dans

„Patriarkinin Kurallarına Keyifle Tükürmeye Devam Etmek İstiyorum“

Kalben ile Söyleşi

    Lust auf Lecker Newsletter?